AKBANK ÇALIŞAN YORUMLARI:
Akbanklı’nın
Olanakları
Paylaş
Ücretlendirme
Ücretin
yanı sıra, aylık brüt ücret tutarı üzerinden yılda 4 kez ikramiye verilir.
Akbank çalışanları görevlerine göre, kasa tazminatı, İngilizce seviyelerine
göre yabancı dil tazminatı gibi tazminatlardan da yararlanır.
Yabancı
Dil Tazminatı
İngilizce
bildiğini kanıtlayan her Akbank'lıya İngilizce bilgi düzeyine göre dil
tazminatı ödenir.
İnsan
Kaynakları Uygulama Esasları'nda belirtilen, yabancı dilde eğitim veren
üniversite ya da yabancı liselerden mezun olanlar, bu tazminatı herhangi bir sınava
girmeden almaya hak kazanır.
Bu
tazminatı almak ya da mevcut yabancı dil tazminat derecesini yükseltmek isteyen
her Akbank'lının TOEFL, IELTS veya TOEIC sınavından belirli bir taban puanı
alması ve Bankamızda yılın çeşitli dönemlerinde düzenlenen sözlü sınavlarda
başarılı olması gerekir.
Primler
Yıl
içerisinde belli hedeflere ulaşıldığında performans primi, belli kıdeme
ulaşıldığında ise kıdem teşvik primi gibi prim ödeneklerine hak kazanılır.
Ödüller
Akbank
çalışanları, gösterdikleri performans ve yaratıcı katkılarından dolayı teşekkür
mektubu, takdirname ya da parasal ödül alırlar.
Sosyal
Yardımlar
Akbank
çalışanları; ölüm yardımı, doğal afet yardımı, maluliyet yardımı, ölüm ve
yaralanma tazminatı, aile yolculuk yevmiyesi, göç tazminatı, seyahat harcırahları
gibi sosyal haklara sahiptir.
Lojmanlar
Lojmanlarımızın
bulunduğu yerlerde görev yapan şube müdürlerimiz, ihtiyaçlarına göre müfettiş
lojmanı olanağından yararlanabilirler.
Servis
Olanağı
Genel
Müdürlük binamıza İstanbul'un çeşitli semtlerinden hareket eden servislerimiz
bulunur.
Sağlık
Hizmeti Olanağı
Sadece
Akbank çalışanlarına değil, bakmakla yükümlü oldukları aile fertlerine de,
Akbank T.A.Ş. Mensupları Tekaüt Sandığı Vakfı tarafından sağlık hizmeti
verilir.
Vakıf
Sağlık Merkezlerimiz, İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana'dadır. Bunun yanı sıra,
yurdumuzun birçok yöresinde de Vakfımızın anlaşmalı olduğu hastane, görüntüleme
ve laboratuar merkezleri vardır.
Özellikle
İstanbul'daki Sağlık Merkezimiz, çağdaş sağlık donanımlarına sahip bir
poliklinik niteliğindedir.
Anlaşmalı
olduğumuz kuruluşlardan, sağlık merkezlerimizden sevk alınarak
yararlanılabilir.
İzin
Olanağı
1
yıldan 5 yıla kadar hizmet süresine sahip olanlar 18 gün
5
yıldan 15 yıla kadar kıdeme sahip olanlar 24 gün
15
yılın üzerinde bankamıza emek verenler 30 gün izin kullanır.
Ayrıca
Akbank'ta, hastalık, evlilik, ölüm, doğum ve süt izni gibi izin hakları
geçerlidir.
Akbank'ta
Çalışırken İşten Çıkarılan Bankacı Anlatıyor: "Kariyer Yalanlarına
Karşı..."
Aylardır
işten çıkarılmam üzerine yazacağım, ancak yazmak gelmiyor içimden. Moralim
yerlerde olduğundan değil, yaşadığım haksızlığı nasıl tarif edeceğimi
bilmediğim için bir şeyler aktaramadım. Ancak şimdi görüyorum ki tam zamanıdır.
3
ay önce, çalıştığım Akbank’dan “performans düşüklüğü” sebebi ile çıkarıldım.
Bankaya bir kez gitmiş ve hesap açtırmış her arkadaş bilir, onları sinir eden
bir soru ile karşılaşırlar; “kredi kartı ister misiniz”, “internet şubenizi
açtırmayı düşünür müsünüz?” “kredili mevduat kullanmak ister misiniz (banka ile
uğraşmayan arkadaşlar için, avans olarak verilen, eksiye düşen para. bir aralar
çok bilindik bir laf vardı “eksi 9,90’dayım hacı”, işte onun gibi)?”
Bir
gişe olarak sizin de bu soruları sormanız gerekiyor müşteriye. Çünkü sizin bir
gişe olarak performansınızın yarısını bu kriter oluşturuyor ve bankanın kendi
performans notları veriliyor. Yani sizin paranızı teslim ettiğiniz kurum,
çalışanın parayı eksik almasından, size daha çok işlem yapmasından, BBDK
kararlarına göre işlem yapmasından çok, size bir ürün satıp satmadığına göre
personeli değerlendiriyor. Ve bunun adına da “değişen bankacılık”, “yeni
bankacılık” deniyor.
Bunun
bankaya getirisi yüksek oluyor. Lakin benim de içinde bulunduğum süreç
içerisinde, bankanın net kârı 2,5 milyar lira oldu. Sanırız rüyanızda yan yana
görseniz “istemem yahu, nereye koyacağım ben bu parayı” diyebileceğiniz bir
para. Satılan ürünlerin özelliği ise nakit para akışını banka lehine kısması,
banka adına riskleri azaltması ve bankanın temel işi olan krediyi bürokrasiden
kurtarması yönüyle banka için önemli bir mesele. Peki banka, bu elde ettiği
paradan çalışanına ne kadar veriyor? Eğer nitelikli bir yüzde tutturursanız (ki
bu da size verilen hedefin minimum %80’ini tutturmak anlamına geliyor), prim
alabilirsiniz. Ama bir puan dahi altında kalırsanız, bütün yaptığınız satışlar
“babanızın hayrına” Akbank’ın değerli hissedarlarının ceplerini kabartılandırmaktan
başka bir işe yaramıyor.
Peki
satış yapmak için ne gerekiyor? Tabii ki müşterileri tanımak, müşterilerle
yakınlık kurabilmek, ürünün yararlı olduğuna “kendini” ikna etmek ve insanları
ikna edebilmek. Diğer iki konu hakkında sorunum olmadığını tanıyan arkadaşlar
bilir ama daha çok satış yapmanın tek kuralı var, tabii ki birinci kural.
Peki
bu kadar “değişen” bankacılıkta müşteriyi tanımanız için ne yapmalı? Tabii ki
çok az yer değiştirmeli, insanlarla iletişiminiz olmalı ve tanıdığınız insanların
olduğu yerlerde olmalısınız. Bu da doğal olarak yaşadığınız yerdir.
Bu
çok mantıklı açıklamaların sonrasında, yönetim kurulu “personel fazlalığını”
gerekçe göstererek, benim tanıdığım insanların olduğu ve günde 600 kişinin
numara aldığı şubede iken ne yaptı dersiniz? Tabii ki fazlalık olan beni “torba
kadro” “dinamik kadro” dedikleri, her hafta başka bir şubede olduğun ve
gideceğin yeri cuma günleri “büyük bir heyecanla” beklediğin “bölge müdürlüğü
kadrosuna” atadı.
Dolayısıyla
prim alabilmenin ve yüksek performans gösterebilmenin ilk şartı olan “satış
yapabilme” meselesini, isteseniz de istemeseniz de kafanızdan silmiş
oluyorsunuz. Çünkü doğal olarak bir hafta içinde sizin karşınıza gelen insanı
tanımanıza imkan yok. Hatta bu sadece kendi kafamdan değil, sizinle ilk kez
tanışan ve bankanın hedef kriterlerinin muğlaklığından kriterleri bilemeyen
personelce de kafadan silinmişti. Yani bir şubeye gittiğimde “senin satış
hedefin düşüktür, işlemlerini doğru yap yeter” uyarısı alıyordum.
Ancak
işin aslının öyle olmadığı, lanet olası yağmurlu bir çarşamba günü gittiğim
bölge toplantısında ortaya çıktı. Diğer gişelerin hedefi ne ise, benim de
hedefim o idi. Ve o toplantıda bölge müdürü bizi “güzellikle” uyarmış, okuduğu
üniversitede ona öğretilenleri “abilikle” aktarmıştı bizlere. Aslında
haksızlığında namusluluk(!) gösteriyordu, açıkça gençlerin %85’inin yaptığı
işten memnun olmadığını, ekmeğin aslanın ağzında olduğunu ve küreselleşme
çağında bütün ilişkilerin (aile ilişkileri dahil) pazarlama ilişkisinden ibaret
olduğunu belirten o samimi konuşmasından sonra, diğer üç arkadaşımın başları
eğik ve az önceki itirazlarından eser olmadığı görülüyordu. Ben ise cevap hakkı
arıyordum, ancak duruşumda herhangi bir değişiklik olmamıştı. Cevap hakkını
bulamadım o akşam, başka da bir toplantı yapma şansımız olmadı, çünkü bölge
müdürümüz değişmişti.
Bir
de satış konusunda kendinizi ikna etme meselesi var. Çünkü üç-beş kuruş para
kazanan insanların hak kaybına uğramasına içiniz el vermiyorsa, satış yapmanız
zorlaşır. Bir de satışın riski var. Her ne kadar bilgi vermeniz gerekli olsa
bile, eğer kredi kartının “kanunlara aykırı olarak alınan” aidatını
hatırlatmayı unutursanız, şikayet edilme olasılığınız çok yüksek. Kredili
mevduatın faizlerinin ödemeleri konusunda müşteri doğru bilgilenmezse, mevduat
blokeli olduğu için müşteri ile tartışma riskiniz oldukça yüksek. İnternet
şubesinin açılması sonucunda en ufacık bir güvenlik açığının oluşması sonucu
müşterinin başınıza ekşimesi olası. Hele hele son dönemlerde hesapta para biriktirmeye
yarayan ve sürekli aksayan hesaplar konusunda müşteri ile tartışmanız büyük
olasılık. Bir de yine “kanunlara aykırı olarak alınan” ve mahkeme kararları ile
sürekli geri ödenen hesap işletim ücretleri yüzünden küfür işitmeniz işten bile
değil.
Satış
meselesinin zorluğu bu şekilde, peki ya diğer koşullar? Benim performansım
diğer kriterler baz alındığında onlarca şubede üstlerimin değerlendirmesine
göre diğer arkadaşlar kadar iyiyken, müşterilerin en sinir olduğu meseleyi,
yani bir şeyler satmayı yeterince yapmadığım için düşük olmuş oluyor. Daha da
Türkçeleştirirsek, işlemleri yaparken üstlerime az soru sorduğum, çok fiş
bastığım, durmadan çalıştığım, açık ya da fazla vermediğim ve iç denetimlerde
(bana döndüğü kadarıyla) az şikayet aldığım için müşteri ve yöneticiler için
sevilirken, maalesef yönetim kurulu için ipinin çekilmesi gereken “eski
bankacılık” kafasındaki bir günahkardım.
Sanırım
bu kadar uzun açıklamadan sonra, performans düşüklüğü sebebinin bir bahaneden
ibaret olduğu ortaya çıktı. Peki gerçeklik ne?
1
yıl önceki haberde, bir şube müdürünün yine aynı sebeple işten çıkarıldığını
görüyoruz. Ayrıca kendisinin bazı ücretleri de yatırılmamış. Benim böyle bir
sorunum olmadı. Bütün ücretlerimi son kuruşuna kadar aldım, ancak kanuna göre
işten çıkarıldıktan sonra geç yatırıldığı için kıdemimi faizi ile birlikte
almam gerekirdi. Ancak ücret yetkilileri hangi kanuna göre sözleşme
yaptıklarını açıklamayı beceremediler bir türlü. Büyük ihtimal Banksis’in
imzaladığı toplu iş sözleşmesine göre bu ücretleri aldık. Yine de benim
uğradığım hak kaybına uğramamak için, haklarımızı bilmenin gerekli olduğunu
hatırlatmam gerek.
Bankanın
kârlılığı ile ilgili bir problem yok, Bu yılın başında yapılan açıklamaya göre
1000 çalışan daha katacaklardı. Ancak sayı 150’de kalmış gözüküyor.
Ancak
sayının 150’de kalmasının sebebi sadece 150 kişi alınmasında değil, benimle
birlikte çıkarılan yüzlerce kişinin olması. Ancak ne kadar olduğuna dair hiçbir
bilgi yok. Personellerin bireysel açıklamalarına göre 400 kişinin çıkarılması
planlanmaktaydı, çünkü bankanın çok zeki, çok okumuş satış koçlarına göre, bir
personel yıllık 10000 lira maliyetten başka bir anlama gelmiyor. İşte beni
işten çıkaran zihniyetin ulaşmak istediği “havuç” yine ortaya çıkıyor: Kâr
maksimizasyonu.
Banka,
son üç aylık süre içinde, rekabete girdiği diğer bankaları geçmek için
personellerin maaşlarına göz dikti. Bankacılık “yeni” ama zihniyet eski. Şu
anda hem personel, hem müşteri şikayet ediyor oluşan yetersizlikten. Tabii ki
doğal olarak oluşan mobbingin ve antika çağdan kalma hastalığımız olan
dedikoduculuğun yarattığı karmaşayı anlatmıyorum bile.
Tabii
ki en önemli mesele, bir banka gişesi ne kadar ücret alıyor? Toplumda banka
personeli olmak, hayatının kurtulması ile eşdeğer. Ancak yarattığı kişi başına
200000 TL’lik katma değere rağmen, bir gişenin aldığı ücret memur ücretinin
bile altında. Hem de yılda 4 kez ikramiye almasına rağmen.
Haber
aslında bir yanlış anlaşılmadan dolayı böyle yazılmış. O gün gönderilen
e-postalarda, banka hakkındaki eleştirilere yorum yapılmaması belirtiliyordu
sadece. Bu tabii ki aba altından sopa göstermek olarak adlandırılabilir. Ancak
bankanın daha ilk hafta eğitimlerde ortaya koyduğu bir “siyaset yasağı” yok
değil. Bir banka personelinin siyasi partiye üye olması, yürüyüşlere ve
gösterilere katılması, toplantılara katılması yasak. Tüm bunlara rağmen siyasi
düşüncelerimden dolayı işten çıkarılıp çıkarılmadığımı öğrenmem için daha fazla
bilgiye ihtiyacım var. Yine de bu durumu şu anlık ihtimal dışı tutuyorum.
Bu
kadar haksızlık yaşamışken 3 aydır neler yapıyorum, nasıl yaşıyorum, neler
hissediyorum? Öncelikle işini kaybedip yıkıntıya uğrayan insanların yaşadığı
üzüntünün aynısını yaşamıyorum ama yaşadığım duyguyu öfke ile tanımlayabilirim
sanıyorum. Diğer arkadaşlarımın hakkını yememe kaygısı ile birlikte, gerek
bilgiye ulaşma gerekse çalışma konusunda daha iyi şeyler yapabileceğimi
düşünüyorum. Ancak bilindiği gibi “işçi çocuğuyuz” ve tarafsız davranmak
harcımız değil. Verdiğim emeklerin harcanışının neden olduğunu çok iyi
biliyorum ve bu sebeple kararın altında imzası bulunanlara öfkeliyim sadece.
Haksızlığa uğramanın verdiği adalet isteme duygusunu, bir çok insan gibi ben de
taşıyorum. Ama şunun da farkına varıyorum, bu sistem içinde yeteneklerim
ilerlemiyor. Kendime bir şeyler katabileceğim olanaklarım yok. Örneğin KPSS’ye
çalışmak istemiyorum, ders çalışmak istemiyorum bu yaştan sonra. Artık
bildiklerimi insanlara aktarmak, karşılıklı öğrenmek istiyorum. Bunun için
mücadele veriyorum. Bu mücadeleyi ilerletmek için de bu sistemin asalak gibi
sırtıma yüklediği bazı şeyleri sırtımdan atmak gerekiyor, tekrar bir işe
kavuşmak gibi.
Bu
kadar şeyi anlatmamın bir sebebi var, uğradığım haksızlığın daha binlerce
insana aynı şekilde yapıldığı aktarmaya ve bir kere geldiğimiz şu dünyada
başkalarının rahat yaşaması için ömrümüzün törpülenmediği bir Dünya’da yaşamak
istiyorum. Aslında bunun cevabını Taksim-Gezi direnişinde verdik. Kariyer
yalanları ile kandırılan milyonlarca insan, Türkiye’nin neredeyse bütün
illerinde ayağa kalktı. Yani bireysel özgürlüklere müdahale, laik yaşam tarzına
müdahale ve ülkenin BOP çerçevesinde hedef tahtasına koyulmasının yanı sıra,
fazla dillendirilmeyen bir ekonomik durumun da olduğunu teşhir etmek istiyorum.
İşte
bu kariyer yalanlarına karşı, 5 Aralık 2013’te, açtığım işe iade davasında
sadece kendimin değil, çalışan ve baskıya uğrayan onbinlerin de tepkilerini
dile getirmeye çalışacağım. Belki parababaları için günahkar olacağım, hedef
haline getirileceğim. Ama bizim üzerimizden keyifli bir hayat sürenleri
rahatsız edeceğine eminim.
AKBANK
ÇALIŞANLARI GERİ ALINSIN!
İŞÇİYİZ,
HAKLIYIZ, KAZANACAĞIZ!
Ayrıca
bazı yorumcular mutlu olduğunu belirtirken bazıları Ailemde 9 akbank emeklisi 1
çalışan var kimse memnun değil.Emekli olanlarda tam zamanında bıraktıklarını
şimdi olsa çalışmanın çok zor olacağını dile getiriyorlar.Maaş az, pazarlama
satış baskısı çok fazla vs. şeklinde belirtmektedir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönderme